Meçhul Gazeteci

Gazze'de barış masası ve kahvede Filistin sohbeti

Meçhul Gazeteci

Gazze’de Barış Masası ve Kahvede Filistin SohbetiGeçenlerde Gazze’den gelen haberleri okurken, kendimi mahallenin kahvesinde, eski bir ahşap masanın etrafında oturmuş, demli çayımızı yudumlarken tartışıyor gibi hissettim. Arka planda hafif bir televizyon sesi, radyoda arada bir çalan klasik Arap müziği… Evet, tam da öyle bir atmosfer vardı. Ama konu mu? Gazze’de barış! Hani yıllardır “barış” kelimesini duydukça gözlerimizi devirdiğimiz o karmaşık mesele…

Önce şunu söyleyeyim: Hamas, Mısır’a gözlerini dikmiş, dolaylı görüşmeler için hazırlık yapıyormuş. “Hımm,” dedim kendi kendime, “Hamas olumlu yaklaşmış, demek ki işler değişebilir.” Ama tabii, hemen ardından aklıma geldi: Olumlu yaklaşım derken, tıpkı kahvede yeni oturan çayın şekeri gibi; tat var ama ne kadar yeterli, kestirmek zor.

Amerikalıların Trump başkanlığında getirdiği 20 maddelik barış planı var ya, işte tam da kahvede konuşulan o tartışmalı tarif gibi. Rehineler serbest bırakılacak, Gazze yönetimi teknokratlara devredilecek, silahlar bırakılacak… Ama işin esprisi şu: Hamas, “Tamam” demiş ama “Ama…” demeyi de ihmal etmemiş. Yani herkesin “olumlu” dediği bir cevap, aslında biraz topu karşı tarafa atmak gibi.

Kahvede yan masadaki amca, eliyle havaya bir çizgi çizdi: “İşte Trump’ın planı, bu kadar basit mi sanıyorsunuz? Bir de ayrıntılar var. Şeytan her zaman ayrıntılarda gizlidir,” dedi. Ben de “Haklısınız amca,” diyerek kafamı salladım. Gerçekten de her bir madde, tıpkı eski usul Gazze taşları gibi sağlam ama kırılgan. Üzerine basarsan çatlar, hafifçe dokunursan da dengesini korur.

Trump’ın planına göre Gazze, bir tür “uluslararası denetimli teknokrat yönetim”le idare edilecekmiş. Yani kısaca, Gazze’nin fiilen valisi Trump olacak. Kahvede herkes birden gülüştü. “Ah be çocuklar,” dedi amca, “Biz yıllardır kendi evimizde oturmayı hayal ederken, adamlar bize uzaktan vali atıyorlar. Şu durum, kahveye şekeri çok koyarsan tatlı olur, az koyarsan acı kalır misali.”

Ama işin ironisi başka: Hamas olumlu yaklaşmış gibi görünse de, İsrail’in hâlâ hava saldırıları devam ediyor. Kahvedeki gençlerden biri patladı: “Yani barış mı, yoksa ‘savaşı askıya alalım’ oyunu mu?” Tabii hepimiz biliyoruz ki cevap ortada değil. Gazze’nin sokakları hâlâ yıkık, insanlar evlerini terk ediyor, umutla şüphe iç içe dolaşıyor.

Filistinlilerin tepkisi de tam bir kahve sohbeti tadında: Bazısı, “Bu sefer olacak, tarih yazılacak,” diyor; bazıları ise “Bu bir tuzak, bekleyelim,” diyor. İşte tam burada, kahvede çayımızın buharına karışan o tatlı burukluk ortaya çıkıyor. Bir yudum alıyorsun, acı biraz boğazına takılıyor ama sonra kahvenin tadı yine güzel.

Bir de şu var: Müzakereler Mısır’da devam edecek, arabulucular Katar’dan, Türkiye’den, Mısır’dan geliyor. Yani kahvedeki sohbetimiz uluslararası bir boyut kazanmış gibi. Hepimiz bir yandan gazeteyi karıştırıyor, bir yandan da birbirimize bakıp, “Acaba bu sefer işler yoluna girecek mi?” diye soruyoruz.

Ve en önemli mesele: 20 maddelik plan, kağıt üzerinde çok güzel gözüküyor. Ama gerçek hayat, yıkık binaların, boş sokakların, yeniden kurulacak yaşamların arasında geçiyor. Kahvede bu sohbeti yaparken, çayın bardağı bitiyor ama sorular bitmiyor. Herkes kendi içinden bir “umudu şüpheyle” yoğuruyor.

İşte size Gazze’nin yeni hikayesi: Bir plan, bir umut, bir şüphe; hepsi kahve kokusunda. Hamas, Trump, Netanyahu… hepsi masada. Ama asıl önemli olan, mahallenin insanları. Onlar hâlâ yıkıntılar arasında hayata tutunuyor. Ve biz, kahvede çayımızı yudumlarken, bu karmaşık oyunu izliyoruz. Belki bir gün gerçekten barış gelecek, belki de kahvede çayımızı içerken sadece “umudun ve şüphenin birleştiği tat”ı hissedeceğiz.

Sonuç olarak, Gazze’de barış masası kurulmuş, ama kahvede olduğu gibi her zaman çay taze, sohbet uzun ve espri biraz acı. Ve unutmayın, kahve her zaman hayatı biraz yumuşatır, ama gerçekler yine kendi sertliğinde durur.

Yazarın Diğer Yazıları