Geçen gün kahvede çayımı yudumlarken aklıma geldi: Ankara’ya her baktığımızda, acaba bir yabancının gözünden mi bakıyoruz? Yoksa hâlâ eski Tandoğan’ın demir kafesinde mi yaşıyoruz? Derken elime bir kitap geçti: Ahmet Köprülü’nün “Trojans / Ankara’da ABD Ajan Okulu”. Bir solukta okudum; çünkü her sayfası, kahve kokusuna karışan hafif bir gizem havası taşıyordu.
Trojans, tam bir araştırmacı gazetecilik şaheseri… Yazarı da bu işin duayeni: Ahmet Köprülü. Hayat Yayınları etiketiyle çıkan kitabın editörü de Köprülü gibi bir Ankara gazetecisi: Kamuran Akkuş.
Trojans, tam anlamıyla bir araştırmacı gazetecilik eseri… Yazarı Ahmet Köprülü, belgelere ve fotoğraflara dayalı bir anlatımla, Soğuk Savaş döneminin görünmeyen Ankara’sını gözler önüne seriyor.
Peki Trojans bize ne anlatıyor? Şunu: Balgat’ta, TUSLOG DET-30 üssü içinde kurulmuş, Amerikan Hava Kuvvetleri Mensupları Aile Bireyleri Okulu… Yani bildiğimiz bir lise. Ama biraz yakından bakınca, sıradan bir okul olmadığı hemen anlaşılıyor. 1957’de açılmış; öğrencilerine “Trojans”, yani “Truva Atı” deniyor. Hani Homeros’un o meşhur Truva Atı var ya… İşte Ankara’da hoplayıp zıplayan bir Truva Atı düşünün. Ama bu kez içinde tahtadan askerler değil, CIA ajanları, Pentagon görevlileri ve Mason bağlantılı yöneticiler var.
Köprülü’nün binlerce sayfa belge ve fotoğraf tarayarak hazırladığı çalışma, okulun yalnızca bir eğitim kurumu olmadığını kanıtlıyor.
Soğuk Savaş yıllarında Türkiye’de yürütülen politik ve psikolojik operasyonların kalbinde bu okul yer almış.Öğrenciler bir yandan matematik öğrenirken, diğer yandan Amerika’nın Türkiye’deki stratejik planlarının küçük birer parçası hâline getirilmiş.
“Küçük Amerika” hedefi, ABD’nin komünizmle mücadelesi ve CENTO bağlantıları…
Köprülü’nün binlerce sayfa belge ve fotoğraf tarayarak hazırladığı çalışma, bu okulun yalnızca bir eğitim kurumu olmadığını ortaya koyuyor. Soğuk Savaş yıllarında Türkiye’de yürütülen politik ve psikolojik operasyonların tam merkezinde bu “Trojans” duruyormuş. Öğrenciler bir yandan matematik öğrenirken, bir yandan da Amerika’nın Türkiye’deki stratejik planlarının küçük birer parçası hâline geliyormuş. “Küçük Amerika” hedefi, ABD’nin komünizmle mücadelesi ve CENTO bağlantıları… Hepsi burada; kahve sohbeti kadar sade ama bir o kadar da sarsıcı bir biçimde anlatılmış.
Okulun müdürü Jack E. Daseler’den Albay Kamil Homriş’e, CIA ajanı Elisabeth McNeill’e kadar herkesin hikâyede bir rolü var. Hatta McNeill, aşk acısıyla Türkiye’ye gelmiş; ama bir yandan da CIA için bölgeyi kontrol altına almak üzere büyük bir operasyon yürütüyormuş. Kahvede anlatırken aklıma geldi: “Aşk, insanı ajan yapar mı?” İşte Köprülü bu soruyu belgelerle yanıtlıyor.
Balgat’taki TUSLOG DET-30 üssünde kurulan Amerikan Hava Kuvvetleri Mensupları Aile Bireyleri Okulu, yani görünürde sıradan bir lise… Ancak yakından bakıldığında, sıradanlıktan çok uzak bir yapı ortaya çıkıyor.
1957’de açılan okulun öğrencilerine “Trojans”, yani “Truva Atı” denmiş.
Bu kez Truva Atı tahtadan değil; içinde CIA ajanları, Pentagon görevlileri ve Mason bağlantılı yöneticiler var.
Kitapta ayrıca oldukça ilginç bir bölüm var: 2006’da Tandoğan’da sergilenen 1952 model klasik bir Chevrolet. Evet, bir araba… Ama Köprülü’ye göre bu araç, okulun sırlarını açığa çıkaran ilk kıvılcım olmuş. Dosyasındaki evraklar ve Amerikalı sahibi, gazetecimizi Ankara’nın bilinmeyen tarihine doğru bir yolculuğa çıkarıyor. Kim tahmin ederdi ki, bir Chevrolet Truva Atı’nın kapılarını aralayacak?
Düşünün, kahvede bu hikâyeyi anlatıyoruz. Yan masadaki amca başını sallıyor:
“Ah çocuklar… Biz yıllardır kendi sokaklarımızda dolaşıyoruz ama farkında değiliz; Amerikan planları bizim bahçemizde çiçek açmış.”
Hani derler ya, “Gerçekler bazen inanılmaz olur.” İşte tam da öyle. Bush’un 1978’deki gizli Türkiye ziyareti, Öcalan’ın Tapu ve Kadastro Lisesi yılları, Johnson Mektubu, CENTO, JUSMMAT… Hepsi kahve sohbetinde bir casus filmi gibi anlatılıyor — ama her biri gerçek.
Köprülü’ye göre Amerikan okulları sadece eğitim kurumu değil; birer istihbarat merkezi, kültürel dönüşüm aracı, hatta modern bir Truva Atı. Türkiye’nin şehirlerini, toplumsal dokusunu dönüştürmüşler. Missouri Lokantası’ndan Washington Restoranı’na, fast food kültüründen yılbaşı balolarına kadar her şey planlı bir stratejinin parçasıymış. Öğrencilere “Trojans” denmesi de boşuna değil; küçük Truva Atları gibi, Ankara’nın kalbinde gizli görevlerini yerine getiriyorlar.
Okuduğumda fark ettim ki bu kitap sadece Ankara’nın değil, Türkiye’nin yakın tarihine de ışık tutuyor. Kahvede otururken düşündüm:
“Bazen sırlar o kadar yakındadır ki, fark etmezsiniz. Bir Truva Atı gibi, yanı başınızda durur ama siz görmezsiniz.”
Ve işte, kahvenin o hoş acılığıyla Trojans’ı bitirdiğimde aklımda tek bir soru kaldı:
Biz bu Truva Atı’na karşı ne kadar uyanığız?
Yoksa hâlâ kahvemizi yudumlarken, Truva Atı sessizce hoplayıp zıplamaya devam mı ediyor?