Doç. Dr. Bekir Gökpınar

Osmanlı'da kitap ve kütüphaneler

Doç. Dr. Bekir Gökpınar

 

Osmanlı dönemi okunan kitaplar ve kütüphaneler hakkında yakın zamana kadar bilgimiz çok sınırlı idi. Osmanlı Devleti’ni tanımak için çoğunlukla siyasi ve askerî konularda çok çalışmalar yapılmış ancak sosyal ve kültürel alanlarda yabancıların ve seyyahların yazdıkları dışında pek bir şey bilinmiyordu. Ancak son zamanlarda bu konuda yapılan çalışmalar artmış ve ortaya konan somut bilgiler bize daha sağlıklı değerlendirme imkanı sunmaktadır. Öteden beri Osmanlı toplumunda kitap ve kütüphanenin yeri tartışılır. Kitap satın alma, okuma ve bağış yapmak için toplumun refah seviyesinin yüksek olması gerekir. Buna Avrupa’nın Orta Çağ karanlıklarda iken ihtişamlı çağını yaşayan İslam medeniyetinin kurduğu kütüphaneler ve dünya bilim tarihinde çığır açan buluşlara imza atan alimler örnek verilebilir.

Osmanlı, Anadolu’da Moğol ve Haçlı istilasının yıkımlarının etkilerinin henüz devam ettiği bir dönemde ortaya çıktı. Anadolu ve Balkan coğrafyasında düzeni sağlaması kolay olmadı ve ancak 150 yıl gibi bir zamanda devlet olarak kurumsallaşmasını tamamlayabildi. Devletin devamlılığı için ilmin önemini biliyorlardı ki daha Orhan Gazi zamanında ilk medrese İznik’te kurudu. Medrese öğrencilerinin kitap ihtiyacını karşılamak için de I.Murad döneminde ilk kütüphane faaliyete geçirildi. Bunu Yıldırım Bayezid’in kurduğu medrese ve kütüphaneler takip etti. Beylikten imparatorluğa dönüşümün gerçekleştiği Fatih döneminde İstanbul’un yeniden imar edildiği ve şehrin yeni merkez olarak imarı için planlamalar yapıldı. Fetihten sonra Fatih, şehrin imarını “büyük cihat” olarak görür ve imparatorluk başkentine yakışan ihtişamlı eserler yaptırdı. İstanbul’u İslam dünyasının önde gelen sanat, ilim ve kültür merkezi yapma hayali vardı. Fatih’in İstanbul’un imarı sırasında kütüphanelere de önem atfettiği bilinir. Hatta Fatih’in söylediği rivayet edilen şu söz dikkat çekicidir. “Bir şehirde üç önemli şey: Kanalizasyon, hamam ve kütüphanelerdir. Kanalizasyon şehrin kirini, hamam bedenin kirini ve kütüphaneler ise ruhun kirini temizler.”  Nitekim Fatih’in şehrin yeniden imarında bu ilkelere sadık kaldığı görülür. Fatih, Topkapı sarayında ilk kütüphaneyi kurarak şehzadeliğinden itibaren sahip olduğu kitapları da buraya nakleder. Saray kütüphanesinde sadece İslami eserler yoktu. Grekçe, Latince, Ermenice, Süryanice, İtalyanca ve İbranice yazılmış eserlerin de mevcudiyeti Fatih’in cihan imparatorluğu vizyonunun bir tezahürüydü. Bu kitapların bir kısmı Bizans mirası olmakla birlikte diğerleri Fatih tarafından yazdırılmış, tercüme ve satın alınmıştı. Bu tarihten itibaren İstanbul’da yapılan külliye sayısı artmış ve her külliye de mutlaka bir kütüphane yapılmıştı. Hatta fetihten sonra bir bölümü medrese haline getirilen Ayasofya’da da bizzat Fatih’in girişimi ile kütüphane kurulmuştu.

Fatih devrinden itibaren İstanbul başta olmak üzere imparatorluğun diğer önemli şehirlerinde de kütüphaneler yaygınlaşmaya başlamıştı. Osmanlı padişahlarının çoğunluğunun ilim ve alimlere hürmet ettikleri ve kitaplara da düşkün oldukları bilinmektedir. Kanuni döneminden itibaren yapılan medreselerde mutlaka kütüphane bulunduğu ve hatta bazı cami, tekke, mektep ve mescitlerin yanına da kütüphaneler kurulmaya başlandığına şahit oluruz. Böylelikle Kanuni döneminde kütüphaneler mahallelere kadar yayılmıştı. Kütüphanelerden sadece medrese öğrencileri değil halkın da yararlanabilmesi için camilerin içinde de kütüphane yapılmıştı.

XVII. yüzyılın sonlarından itibaren ulema, öğrenciler yanında halka açık cami ve tekke kütüphaneleri de yapılmaya başlanmıştı. Bunların en büyük özelliği müstakil binalar şeklinde yapılmış olmaları ve kütüphaneye mahsus görevlilerinin tayin edilmesidir. Müstakil kütüphanenin ilk örneği Çemberlitaş’ta bulunan Köprülü kütüphanesidir. III.Ahmed döneminde  Osmanlı modernleşmesine paralel kültürel alanda gelişmeler olmuş, ilk matbaa İbrahim Müteferrika tarafından kurulmuştu. Dini kitapların dışında edebî, tarihî, felsefî, tercüme eserler uzmanlık gerektirdiği için yeni matbaada basılmasına karar verilmişti.

 I.Mahmud döneminde kütüphanelerin altın çağı olarak kabul edilir. İstanbul’da ve imparatorluğun en uzak köşelerinde ve hatta kalelerde bile kütüphane kurma yoluna gidilmişti. Bu tarihten itibaren artık Osmanlı’da kitap sayısı hızla artmış, bağımsız binası olan kütüphaneler çoğalmış, kütüphaneler kendilerine özgü mimari tarzda yapılmaya başlanmış ve kütüphanelerin işleyişi düzenlenmişti. Kurulduktan kısa süre sonra kapanan matbaa I. Abdülhamid döneminde yeniden açılmıştı. II.Mahmud  devrinde İstanbul’u ziyaret eden bir Amerikalı, XIX. yüzyıl başlarında İstanbul’daki her cami yanında veya içinde yine birçok tekkede kütüphane olduğunu kaydeder. Bu dönemde kütüphaneler şehir dışından kasabalara ve köylere kadar yayılmıştı.

Tanzimat ile birlikte kurulan yeni eğitim kurumlarının ihtiyacını karşılamak üzere temel bilimler, teknik ve yabancı eserlerin bulunduğu kütüphaneler kurulmaya başlandı. Batıdaki emsallerine benzer umumi kütüphaneler açıldı. Bu dönemden itibaren açılan okullara mahsus kütüphaneler de yerini aldı. Okulların açılması ile ihtiyaç olan her türlü kitabın basımı için ülkede matbaa sayısı giderek artmış ve yüzyılını ikinci yarısında sayısı 200’ü geçmişti. II.Abdülhamid dönemiin Türk kütüphanecilik döneminde ayrı bir yeri vardır. Mektep ve medrese yapımı konusundaki siyasetini kütüphane yapımı konusunda da göstermiş, eski kütüphanelerin ıslahı ve katalogların hazırlanması, düzenli hizmet vermelerinin sağlanması konusunda çalışmalar yapıldı. Bu dönemde kurulan yüksekokul, hastane, müze gibi kurumlarda yabancı dilden eserlerin oluştuğu kütüphaneler kuruldu. II.Abdülhamid döneminde eğitim kurumlarının hızla yaygınlaşması, okuma yazma oranının artması ve bunun sonucu yeni okuyucu kitlesinin oluşması yeni halk kütüphanelerinin açılmasına zemin hazırladı.

Söz buraya gelmişken Avrupa’da ve Osmanlı’da kitap konusuna da kısaca değinmek gerekir. Avrupa’da matbaanın icadı ile birlikte basılan kitap sayısı artmış ve XVI.yüzyıl sonunda matbaa birçok ülkede yaygınlaşmıştı. Matbaa kitabın ucuzlamasına ve yaygınlaşmasına sebep olmuştu. Matbaanın Osmanlı’ya geç gelmesi ve sonraki yüzyıllarda dahi basılan kitap sayısı hep tartışma konusudur. Osmanlı kitap kültürü, XVIII. yüzyıla kadar yazma eserlerden oluşan bir geleneği temsil ediyordu. Sıbyan mektebi, medrese ve enderun mekteplerinde okutulan kitapları yazmak ve kopya(istinsah) etmek üzere sayısı 10 binleri aşan hattat ve kâtip vardı. Söz konusu öğrenci kitlesinin ihtiyacını bu meslek erbabı karşılıyordu. Ayrıca elde yazma olduğu için tezyinatı ve yazısı ile sanatsaldı, sanatsal olduğu için ticari, ticari olduğu için de alım gücü olmayanlar için çoğunlukla ulaşılması güçtü. Piyasada alınıp satılan ticarî ürünlerdi. Bir başka husus Avrupa devletlerinde matbaanın gelişmesinde burjuvazi sınıfın desteği önemlidir. Avrupa’da coğrafi keşiflerle birlikte yüz yıllarca sömürge devletlerden hammadde gelmiş ve toplumda satın alma gücü yüksek sınıflar oluşmuştu. Osmanlı’da böyle bir durum olmadığı gibi XVI.yüzyıl sonundan itibaren batıda Avusturya, kuzeyde Rusya ve doğuda İran ile uzun süren savaşlar ekonomik ve insan kaynağının gelişmesine fırsat vermedi. Bütün bunlara rağmen XVIII.yüzyıldan itibaren kitap ve kütüphane konusunda sürekli yeni gelişmeler yaşandığı da unutulmamalıdır.

 

Yorumlar 2
Ali KÜLEKÇİ 01 Nisan 2024 16:29

Hocam yazılarınızı zevkle okuyorum. Teşekkürler

Musa Ordu 01 Nisan 2024 16:02

Yazınız güzel olmuş .elinize sağlık Selamlar

Yazarın Diğer Yazıları